6 Ekim 2021 Çarşamba

6 EKİM 1923 ve İNGİLİZ İŞGAL BİRLİKLERİNİN İSTANBUL’DAN UĞURLANMASI

BÜYÜK DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM O GÜN BAŞLADI!






 

 











 

 

 

 

 

 

Dünya ve Türk savaş tarihinin en ağır yenilgilerinden biri olan Megiddo Hezimeti'in hemen sonrasıda 30 Ekim 1918’de yapılıveren "Mondros Teslim Antlaşması" ile işşgal için önlerinde hiçbir engel kalmayan İtilaf Kuvvetlerinin gemileri 13 Kasım 1918 tarihinde ellerini kollarını sallaya sallaya İstanbul Boğazına girerek Haydarpaşa önlerine demirlediler…

Ve

İstanbul artık egemen bir Türk şehri değildi!

Bir savaş efsanesi ve dünya destanı olan “Çanakkale Ruhu”na işte o gün kapkara bir leke düştü!

Çanakkale’de Türklere yasak bölge olan savaş alanlarında toprak üzerine yığılmış yüzbinlerce şehidimizin kemikleri bir kez daha ve çok derinden sızladı o gün…

Ve
Mustafa Kemal "Büyük Nablus Bozgunu" sonrasında İstanbul'a gelecek ve işgalin ilk günlerinden 16 Mayıs 1919'a kadar yaklaşık 6 ay süren günlerinin çoğunu yerleştiği Pera Palas'ta geçirecekti...

Şahsına çok zel bir jest ile ayrılan 101 No'lu daire ise, rahmetlinin kaldığı diğer tüm mekanlar gibi daha sonra müzeye çevrilecekti.

 
























*   *   *

İşgal sonrası "Anadolu Misyonu" başlayabilirdi artık!

Uzun süren geziler, temaslar, kongreler, gizli görüşmeler, anlaşmalar ve ittifaklar birbirini kovaladı...

Ve

16 Mart 1920’de Meclis-i Mebusan ile Misak-ı Milli’yi ilan ettik… 

İstanbul İngilizlerin elindeydi!

Ve

23 Nisan 1920’de Türk milletinin iradesini temsil eden 1. B.M.M.’ni açtık…

İstanbul İngilizlerin elindeydi!

Ve

23 Nisan 1923’de Türk milletinin iradesini temsil eden 2. T.B.M.M.’ni açtık…

İstanbul İngilizlerin elindeydi!

Ve

24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşmasına imza koyduk…

İstanbul  İngilizlerin elindeydi!

Ama artık “son”a gelinmişti…

Payitaht’taki mevcudiyetlerinin amacı nihayete eren işgal birlikleri memleketlerine geri dönebilirlerdi.

Ve

23 Ağustos 1923’ten itibaren İstanbul’u terk etmeye başladılar…

Ve

En son İngiliz askeri de 2 Ekim 1923’te İstanbul’dan ayrıldı!

Sıra İşgal birliklerinin yüksek tabakası olan hatunları bol İngiliz sosyetesine gelmişti…

Türk(!) komutanların da duhul edildiği veda gardenpartilerin, kokteyllerin, çay partilerinin, törenlerin, ziyafetlerin gırla gittiği günler...

Danslı içkili balolar, kalabalık ve ihtişamlı ziyafeetler, nezaket ziyaretleri, kulisler, özel toplantılar, gizli görüşmeler ve heyecanlı lobi sohbetleri, İngiliz ve Türk takımları arası futbol turnuvaları, toplu at gezileri, toplu yat gezileri, gösterişli piknikler ve daha birçok neşeli etkinlikler geride kalmıştı..





















 

 

 

 

 

Uğurlama günleri gelip çatmıştı...

Ayrılıklar hep buruktu...

O fevkalade romantik anlara duygusal nemli gözler de iştirak ediyordu…

Bu serüvenlerin bir benzeri de Ankara işgal kuvvetleri komutanı İngiliz istihbarat Yüzbaşısı bay Vitto ile Ankara Etlik sırtlarındaki Sarı Kışlaya yerleşmiş 20.Kolordu'nun komutanı Fethi bey arasında da yaşanmaktaydı...

Sohbetler genellikle ortak konu olan "Cumhuriyetin faziletleri" üzerinde yoğunlaşmaktaydı...

Ve o heyecanla beklenilen “son gün” geldi çattı nihayet...

Hüzünlü bir Sonbahar havası çöküverdi İstanbul'un üzerine...

Valizlerindeki bol miktardaki "İstanbul Hatıraları" ile Dolmabahçe önlerinde demirli İngiliz Gemisine binen “dost”larımızı beyaz mendiller sallayarak ve gözyaşları ile uğurladık..

Tarih 4 Ekim 1923’ü gösteriyordu…

Böylece İngiliz’in 5 yıl (tam 4 yıl 10 ay 23 gün) süren operatif Payitaht egemenlikleri biraz melankolik ama mut’lu bir son ile nihayet buluyordu…

Evet, "Operatif Egemenlik" tabirini bilerek kullandım…

Çünkü belki de hayallerinde çok daha masrafsız, zahmetsiz ve daha karlı olan, hatta çok daha uzun yıllar sürecek bir "Spekülatif Egemenlik" vardı…  

Ve

Hayallerini uygulamaya koydular…

O tarihe kadar bir İngiliz şehri olan İstanbul, romantik işgalcilerin tamamen ayrılmasından tam 4 gün sonra Türklerin girebilmesine müsait bir hale gelmişti..

Ve

6 Ekim 1923’te muzaffer komutan Şükrü Naili Paşa ve emrindeki 3. Kolordu İstanbul'a giriş yaptı!

Sağda solda birkaç alkış, bazı yerlerde tezahürat ve meraklı gözlerle izleyen takatten düşmüş zavallı halk eşliğinde…

Sıra işin resmiyete dökülmesindeydi…

Mustafa Kemal diğer tüm anlaşmalarda olduğu gibi (Fransa ile yapılan Ankara Anlaşması hariç) buraya da kendisi gitmedi!   

TBMM adına birini görevlendirdi imza merasimi için… 

O kişi; "Ceditçilik Hareketi"nin son temsilcilerinden olan ve İsmael Gasprinsky'den (İsmail Gaspıralı) el alan Kazan Tatarı Yusuf Akçura'dan başkası değidi..

Masada Akçura'nın karşısında bulunan kişi ise, İşgalci itilaf devletleri ve İngiliz birlikleri temsilcisi ve yüzbaşı düzeyinde sıradan bir subay olan bay Armstrong’du…

Gönül "devir teslim imzası"nın kıytırık bir yüzbaşıya değil, en azından Harrington’a ait olmasını isterdi tabii…

Ama Buckhingham öyle tensip buyurmuştu… 

Ve

İstanbul Yusuf Akçura’ya kısa bir protokol ile devredildi..

Bir seremoni de düzenlenecekti belki...

Ama tarih içinde yanlış anlaşılmalara neden olabileceği gerekçesi ile vazgeçildi sanırım...    

Milyonlarca şehitle kaybettiğimiz ve 5 yıl düşman çizmesi altında altında inleyen Payitaht, tek bir imza ile bir anda geri alınıvermişti…

İNGİLİZLER GELDİKLERİ GİBİ GİTMİŞLERDİ!
 

GÜLE OYNAYA !!!

2. Gelişleri ise 1.Dünya Savaşının finansörlerinden Bay Rockfeller ile Amarikan Bizans Enstitüsü kurucu başkanı Prof.Dr. Thomas Whittemore refakatinde ve kolunda kırığı ile gelen İngiliz Kralı 8. Edward olacaktı... 

Daha önemlisi, bu muhteşem ziyaretçimiz son İngiliz kafilesini uğuladığımız Dolmahçe Sarayı rıhtımında bizzat Atatürk tarafından karşılanacak ve elinden tutarak botundan alınması ile karaya ayak basacaktı...



Buraya kadar iyi güzel de, ben yine de hep merak etmişimdir:
İzmir’i işgal eden Yunan düşman gâvuruydu da, İstanbul’u işgal eden İngiliz düşman gâvuru değilmiydi?

230.000 küsur kişilik Yunan ordusunu İzmir’de Ege Denizine döktük te, yalnızca 3.626 kişilik kıytırık bir İngiliz birliğini neden İstanbul Boğazına göm(e)medik?

Ve

Sona gelinmişti artık…

Ve

Bağımsız bir devlet ilan edilebilirdi artık…

Ve

29.10.1923’de Cumhuriyet ilan edildi.

Ve

Bu ilan aynı Ankara’nın başkent oluşunda olduğu gibi çok daha önceden Amerika ve Avrupa basınlarında yer almıştı…

Tarihin bu karesi;

19.YY’dan 20.YY’a geçerken Siyonist Sermayenin tasfiye ettiği 20 milli imparatorluğun ve yerine kurduğu yaklaşık 200 ulus devletin büyük resmine ait parçalardan biridir yalnızca…    

Süreç henüz bitmemiştir…

2.Dünya Savaşının tamamen sona ermesine karşın, 1.Dünya Savaşı tüm hızı ve dehşeti ile devam etmektedir!

19. YY ve 20. YY projelerini tamamlayan akıl şimdi de 21.YY projesi ile “Tam Saha Pres” halindedir.



Kral Süleyman ve Tapınanğının Koruycuları Olan Sağlı Sollu 12'şer Olmak Üzre Toplam 24 Aslan

 

20 milli imparatorluktan 200 ulus devletçik çıkaran tapınakçı üniformalı şeytani akıl, şimdilerde de 200 ulus devletten 2000 site devleti çıkartma faaliyetlerine tüm cephelerde tam gaz devam etmektedir...

Lakin:

Papaz her zaman pilav yemez!!!

Tam bir asırdır “MASA”lara ve “KASA”lara getirilmeyen Türkler bu makûs kaderi elbette kıracaktır…

Yaşayalım ve görelim…

Ali Aslan Dodurga

Türk!

Türkler Kazanacak!

Biz Kazanacağız!