22 Şubat 2021 Pazartesi

TÜRKÇE ÜZERİNE ANILAR VE DÜŞÜNCELER

 

Dünyada Türk Dili kadar sihirli, matematiksel ve öz anlatım kabiliyeti bakımından mucize yeteneklere sahip bir başka dil yoktur. Bir kök dünya dili olarak ve dil bilimi (linguistik) açısından bakıldığında neredeyse bütün dillerin içinde hem ‘anlam bilim’ (semantik) hem de ‘ses bilim’ (fonetik) olarak yaşayan bir dildir.

Her aklıma geldiğinde ve konusu geçtiğinde adını saygı ve rahmetle andığım Nüvit Osmay’ın 1972/73 Dönemi DKD (Düşün Konuş Dinle Programları) öğrencisi ve mezunuyum. Daha sonrasında Gelişim Programı ve DKD Öğretmenliği Programlarını da tamamladım. Uzunca bir süre beraber çalıştık ve asistanlığını yaptım.

Rahmetli hocanın Türk kişisel gelişim dünyasına kazandırdığı bir başucu eseri olan “İnsan Mühendisliği” kitabından esinlenerek bütün DKD Kurslarını 1992 yılında kurduğum “İnsan Mühendisliği Limited Şirketi” altında topladım.

Birkaç yıl sonrasında da “Başarı Stratejileri Geliştirme Merkezi Limited Şirketi”ni kurdum. Birçok TRT Spikeri ve Tiyatro sanatçısı ile beraber çalıştım ve binlerce mezun verdik. Sonra yurtdışına gideceğim için devrettim. DKD Programlarını müfredatından çıkarmakla beraber, halen Ankara, İstanbul ve İzmir’de “Başkent İletişim Akademisi” altında spiker, sunucu, seslendirme uzmanı ve tiyatro sanatçısı yetiştirmeye devam eden kendi alanındaki özgün eğitim kurumlarından biridir.

Zaman içinde Türk Dili’nin yabancı diller tarafından işgaline ve sistematik bir ihanet ile eritilmesine tepki vermek ve hatta mücadele etmek için 1988-98 yılları arasında DKD’liler ile “Türk Diline Saygı ve Koruma Hareketi” başlattık.

“Dilimizi Koruyalım” söylevimiz ile “Yabancı Dil”de yazılmış bütün işyeri adlarına ve tabela ve panolarına karşı bir savaş açtık.

Belediyeler, Vakıf ve Dernekler, Valilik ve Kaymakamlıklar, Ticaret Odaları, Meslek Odaları, MEB, TRT, Basın, Yazarçizerler (vb.) neredeyse gidip konuşmadığımız, tartışmadığımız bir yer kalmadı.

Sonuç ise, günümüz Türkiye’sinde hepinizin gördüğü gibi tam bir rezaletten başka bir şey değil.

O kadar ki; yakın geçmişte yabancı adlı işyerlerine ve tabelalarına kızarken, günümüzde neredeyse Türkçe adlı bir işyeri bulamaz olduk. 

Aziz Milletimiz tarihin hiçbir döneminde “emperyalist”(!) olmadığı için bir Türk Dili ve Kültürü baskısı asla uygulamamıştır. Hatta yüksek uyum kabiliyeti, meraklı yapısı ve sıcakkanlı kişiliği ile ulaştığı tüm coğrafyaların adetleri ve içine kattığı halklar ile kaynaşarak onların dil ve kültürlerinden çok fazla etkilenmiştir. Konunun en derinindeki gerçeklik bundan başka bir şey değil.

1928 yılında Türk Dil Devrimi ile başlayan süreç ise malum sosyetelerin ayak oyunları ve dahi ki, geleneksel karakterleri olan ihanetleri ile zaman içinde amacından sap(tırıl)arak bir dil, tarih ve kültür kıyımına dönüş(türül)dü maalesef.

Zaten Türk Dil Kurumu’nun başına Robert College’li Agop Martayan adlı bir Ermeni’nin ge(tirttiri)lmesi ile daha en başından kadük edilmiştir.

Türk Dili saflaştırılması adına önerilen İstiklal Marşımıza “Ulusal Düttürü”, Limona “Sulu Zırtlak”, Hostese “Gök Götürü Uçarı Avrat” (vb.) gibi yakışıksız karşılık önermeleri Türk Milleti tarafından kabul görmemiştir.

Ve herkesin bildiği üzre, TDK da, 80 İhtilali sonrasında siyasetin kucağına itilmesi ile sıradan, işlevsiz  ve vasıfsız bir nostaljik cumhuriyet kurumu haline dönüştü. 

Doğrusunu söylemek gerekirse, DİL yaşayan bir canlı varlık gibidir…

Etrafındaki her şey’den etkilenir ve beslenir. Her an bir değişim ve dönüşüm içindedir. Bir de, tür kökenli öz mayasının yapı taşlarında “gelişim” (Arapça tekâmül) var ise, etkileşimden uzak kalması olanak dışıdır. Dünyamızda hiçbir dilin değişmeden günümüze kadar geldiği iddia edilemez. Diğer kültürlerle ilişkileri yok denecek düzeyde olan kapalı kültürlerdeki ve tutucu geleneklere sahip milletler bu değişimi az’a indirmeyi bir derece de olsa başarmışlardır.

Hal böyle olunca bir dili, özellikle Türk Dili’ni arı’laştırma ve saflaştırma girişimleri ve çabaları sonuçsuz kalmakta ve genellikle başarısızlıkla sonuçlanmaktadır. Bir de buna Türklerin kullandığı birbirinden son derece farklı olan, farklı kültür ve dillerin alfabeleri de eklerseniz ‘büyük resim’ çok daha can sıkıcı hale gelir. Halen Latin alfabesi kullanmakta olan Türkiye Türkçesinin kendisini Latin ve diğer batı dillerinden soyutlamaya çalışma çabaları durumu ise son derece düşündürücüdür…

Tarihleri tamamen sabit bir coğrafyada ve dışarıya kapalı bir ortamda (tecrit, izole) yaşayan milletlerin dili en az değişime uğrayan diller olacaktır doğal olarak. Türkler kadar neredeyse bütün kıtalarda at koşturmuş ve ulaşabildiği her toprağı kendisine yurt yapabilmeyi başarmış olan bir başka millet yoktur yeryüzünde.

Dolayısı ile yurt edindiği her yerde tabiatının bir parçası olan kaynaşma ve uyumlanma yeteneği ile birçok kimlik özelliğinden fedakârlık yapmak zorunda kalmıştır. Ve böylece binlerce yıl içinde dansları, kıyafetleri, yemekleri, müzikleri, evlenme/ölüm törenleri ve dilleri ister istemez çok kültürlü bir zenginliğe ulaşmıştır. 

Ben şahsen dünyadaki en arı Türk dillerinin Amerika’nın asli ve binlerce yıllık kadim sahipleri olan Kızılderili soydaşlarımız ve Asya’da dış kültürlerden asırlarca uzak yaşamış olan Tuva, Hakas, Yakut, Sami, Eskimo (vd.) gibi Türk Boylarının (Komünist Devrimden, Faşist Ruslardan ve Rusçadan etkilenmemiş bölgelerinde) kullandığı kadim Türk dili olduğuna inanıyorum. Elbette buna Çin kültürü işgalinden ve zulmünden uzak kalmayı başarabilen Türkistan (Uygur) Türkçesini de dâhil etmek gerekir.

Bu konudaki öz kişisel görüş ve kanaatim ise çok daha iddialı aslanda. İnsan (Âdem nesli) denilen tür’ün ve hatta cennet dilinin bile “Türkçe” olduğuna inananlardanım.

Dolayısı ile;

“Güneş Dili Teorisi” (Lamurya ve Mi) çalışmaları bilimsel disiplininden saptırılarak politik ayak oyunları ile imha edilmeseydi Türk Dili tarihi ve kökleri adına bugün geldiğimiz nokta çok daha farklı olabilirdi. 

Sonuç olarak;

Türkün yaşadığı her toprak bir Türk Yurdu, Türkün konuştuğu her lehçe ve ağız bir Türk Dilidir. Ve bu kadar geniş ve engin bir zenginlik dünyada başka hiçbir millette yoktur.

Allahtan son derece baskın (dominant) olan ve eser miktarda dahi olsa bulaştığı herkesi Türk yapan bir gen yapısına sahibiz de hiç değilse Türklüğümüzü koruyabiliyoruz.

Dünyada hiç Türkçe konuş(a)mayan ve hatta hiç Türkçe bilmeyen milyonlarca soydaşımız olduğunu ve bu insanların giderek aratan bir oranda Türkçülük hareketleri içinde yer almaya başladıklarını da unutmayalım…

TENGRİ BİZ MENEN

Tanrı Türkü Korusun

 

Saygılarımla,

Ali Aslan Dodurga

Türk