19 Mayıs 2020 Salı

BİR AJAN, BİR KAHRAMAN VE "BANDIRMA VAPURU"NUN GİZEMLİ SAMSUN HİKAYESİ

19 MAYIS 1919

TARİHİ ÖN BİLGİLER:

İNGİLİZ SUBAYLAR VE HİND ASKERLER SAMSUN’DA:   

Günün birinde (9 Mart 1919) bir zırhlının himayesinde büyük bir nakliye gemisinin Samsun Limanı’na demirlediği görüldü. O büyük şilepten dışarıya mavnalar dolusu asker ihraç ediliyordu. Bu asker için daha evvel yerler de temin edilmişti.

İŞGALDE NİSAN - MAYIS GÜNLERİ:  

O işgal gününden itibaren geçen müddet zarfında çok acılar ve zulümler yaşandı.Özellikle Rum ve Ermenilerin taşkınlıkları, hakaretleri bilhassa Pontus Cumhuriyeti’ni kurma çalışmaları Samsuna ve Samsunlular çok zarar verdi.

İŞTE İNGİLİZ ORDUSUNUN SAMSUN'DAKİ KARARGAHI OLAN OKUL: 

 1919 yılında Samsun Ticaret İdadisi iken İngilizler, 14 Mart 1919’da buradaki öğrencilerin boşaltılması sonucu asker karargâhı olarak kullanmışlardır. (Günümüzde Samsun Olgunlaşma Enstisüsü Binasıdır)

HİNDİSTAN’IN SAMURAYLARI RAJPUTLAR HALEN SAMSUN’DA:  

9 Mart 1919’da 200 kişilik askerlere eşlik eden İngiliz subay Rawlinson, “Askerlerin Samsun’da Rum halkınca her türlü sevinç gösterileriyle karşılandıklarını anılarında yazar. Gelen askerlerden 2 Hindli subay, 50 Rajput diğer kalanı Hindli müslüman askerlerdir. Samsun Ticaret İdadisi’ndeki öğrenciler boşaltılması sonucu İngiliz subaylar eşliğinde Hind askerler bu okula yerleştirildi. Mart ayı sonunda 50 Hindli asker Merzifon’a yollandı. Şu günlerde Samsun’da 150 Hind askeri bulunmakta….

İngiliz tarih kuramcısı Will Durant onları Japonya’daki samuraylara benzeterek Hindistan’ın samurayları Rajputlar diye bahseder. İngiliz işgal ordusunda Samsun’a gelen Hind askerlerinden 50’si Rajput idi. Rajput veya Râjpût  Sanskritçe’de prens anlamına gelen  raj ile oğlu anlamında kullanılan putra sözcüğünden oluşturulan terimdir. Hindistan’da Ksatriye kastına ait savaşçı bir toplumsal gruptur. Racputana bölgesi (günümüzde Racastan Eyaleti’nin ve Gucerat’ın bir kısmında yoğun olarak ikamet ederler. 1818’de Rajputana İngiliz hâkimiyetine geçince buradaki halkın savaşçı özelliği İngilizlerin ilgisini çekti. Rajputlar, İngilizlere göre Orta Asya’nın Aryanları idi ve Avrupalılar ile aynı soya sahipti. Aryan göçünü ve akınını ileri süren savaşçıların torunları olan bu halk artık İngilizlerin Hind ordusu için vazgeçilmezdi.

 İngiliz Birlikleri İşgalleri Altındaki Samsun'dan Merzifon'a doğru ilerliyorlar (8-14 Temmuz 1919)

Samsun’a gelen Hind askerlerinden 50’si Rajput idi. Rajputların Hindistan topraklarında yaşadığı coğrafya haritada görülmektedir.


Manasız, yersiz, mantıksız, zamansız ve izansız bir hiç beklenmedik “çok ani ricat” kararı, onbinlerce askerimizin çok kısa bir süre içinde şehit olmasına ve daha fazlasının da esir düşmesiyle sonuçlanacaktı...

Ama daha vahim diğer bir sonucu ise; Türk savaş tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir bozgun rezaleti olan “Büyük Nablus Yenilgisi” (Megiddo Hezimeti) yaşanacak ve hafızalarımıza kapkara bir leke ve 'utanç abidesi' olarak kazınacaktı...

Bu mega bozgunun hemen ardından 30 Ekim 1918'de imzalanan 'Mondros Mütarekesi'nden sonra İngilizler, süratle Anadolu'nun işgaline başlayacaklar, deniz yoluyla hareket eden birlikleri, Merzifon, Samsun(!) ve Amasya'yı, Haydarpaşa'dan kalkan bir trenle hareket eden birlikler ise, İzmit Eskişehir ve Ankara(!)'yı (2-3 Aralık 1918) işgal edeceklerdi...

GİZEM, SIR, ACI, GERİLİM, GÖZYAŞI, BUNALIM DOLU KAOS YILLARI


Başta payitaht İstanbul olmak üzere yurdun her tarafı işgal altında inim inim inlemekte...

Bir yerden bir yere (şehirler ve hatta kasabalar arası) yolculuk etmek yasak!

Toplantılar, mitingler ve bütün toplu faaliyetler yasak!

İçine sokulduğumuz "Çanakkale Geçilmez" hipnozundan ve kaybettiğimiz yüzbinlerce evladımızın hüzünlü melankolisinden henüz çıkamadığımız o melun günlerde İngiliz, Fransız, İtalyan, hatta kıytırık Yunanlıların bile savaş gemilerinden oluşan (ve onbinlerce işgal kuvveti askeri taşıyan) 55 parça düşman gemisi İstanbul Boğazına tamamen yayılmışlar...

Üstelik tüm ricalara rağmen engellenemeyen bir Yunan Savaş Gemisi tam da Dolmabahçe Sarayı önünde demirlemiş, fiyaka yapıyor...

Hiç konuşulmayan başka bir ayrıntı:

Karadeniz kıyılarımızı işgalleri ve kontrolleri altında tutan İngiliz savaş gemilerinin yanısıra Amerikan donanmasına ait çok güçlü savaş gemileri de kol gezmekteydi...

Ve o tarihi gün 19 Mayıs 1919’da da oradalar !!!

Dile kolay...
Tam 5 yıl süren bir işgal...
(13 Kasım 1918 - 4 Ekim 1923)

Ve günümüze gelinen sürecin başlangıç noktası sayılabilecek SIRLARI HALA ÇÖZÜLEMEMİŞ OLAN MUAZZAM BİR OLAYLAR SERİSİ yaşanıyor!

Mustafa Kemal 30 Nisan1919 tarihinde Harbiye Nazırı Şakir Paşa, Sadrazam Damat Ferit Paşaların ve Sultan Vahidettin Han'ın imzaladıkları bir kararname ile 9.Ordu Müfettişliğine atanıyor ve bu kararname 5 Mayıs 1919 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanıyor!

14 Mayıs 1919 tarihine gelindiğinde ise;  
Mustafa Kemal  yanında götüreceği 23'ü subay 25'i er olmak üzere 48 kişin listesini işgal kuvvetleri komutanlına veriyor. 

Şimdi sıkı durun:

Bu dilekçede 6 Adet değerli at için de (üstelikl de "eğerlidir" ibareli) vize isteniyor!

Bitmiyor;
Devrin en lüks otomobilleri olan İngiliz malı Lincolin marka 3 adet otomobil için de izin isteniliyor İngilizlerden... !
Güzel değil mi?

Ve geldik o terihe:

Yıl: 1919

Ay: MAYIS
Gün: 16
Ülke: OSMANLI İMPARATORLUĞU
Şehir: İSTANBUL (PAYİTAHT)
Konu: SEYEHAT İZİN BELGESİ
Şehir: SAMSUN
İstek Sahibi: MUSTAFA KEMAL
Gerekçe: BİLİNMİYOR(!)
İlgili Merci: İŞGAL KUVVETLERİ KOMUTANI
İlgili Memur: JOHN GOLDPHINE BENNET
Mülki Amir: GENERAL GEORGE MILNE

Yani;
19 Mayıs 1919'un kilit taşı olan Samsun için tanzim edilen MÜRUR TEZKERESİ işgal kuvvetleri komutanın ve istihbarat subayının onayı ile imzalanıp kaşelenerek Mustafa Kemal’e verildiği gün!

Olağanüstü kaotik bir ortamdaki görevli bir istihbarat subayı olan John Godolphin Bennett adlı İngiliz Yüzbaşı, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının (48 kişi) Samsun'a gemi ile (Bandırma Vapuru) gidebilmeleri için hazırladığı şehirlerarası yolculuk izin belgesi olan “Mürur Teskeresi”ni (günümüzün pasaportu) bizzat kendisi düzenleyerek imzalıyor ve İngiliz işgal kuvvetlerinin resmi damgası ile de kaşeliyor..


Aynı zamanda bir Sufi, Mevlevi ve Ermeni gizemcisi George Gurdjieff'in sadık bir müridi olan bay Bennet verdiği o vize'den yıllar sonra İstanbul geçmiş dönemin (ve belki de halen!) en derin mahfili olan "ÖZBEKLER TEKKESİ"nde  verdiği bir röportajda (ölümünden 2 yıl önce) bakın Mustafa Kemal'i nasıl tanımlıyor. (devamı bir sonraki youtube kanalımdadır) 


Lütfen tıklayınız 1.KAYIT :

https://soundcloud.com/dodurgaman/ataturke-samsun-icin-verilen-ingiliz-vizesi-kisa-kayit

https://soundcloud.com/dodurgaman/ataturke-samsun-icin-verilen-ingiliz-vizesi

Burada şu soruları sormadan edemiyorum...

Karadeniz'de hiç bir işgal kuvveti birliği olmayan o kadar şehir varken neden Samsun? 


Ve Anadolu'ya geçmek için neden deniz yolu?

İlginçtir ki, o tarihte, Karadeniz'de bir İngiliz taburunun olduğu tek şehirdir Samsun !!!

Bakın İngiliz istihbarat ajanı Bennet nasıl devam ediyor... 

Lütfen tıklayınız 2. KAYIT : 

https://soundcloud.com/dodurgaman/ataturke-samsun-icin-verilen-ingiliz-vizesi


Bu noktada çok tuhaf olan ve bilinmeyen önemli bir ayrıntı daha var…

O Samsun vizesi istenilen 48 kişilik ekibin içinde İsmet Paşa da var.


Lakin o ve arkadaşları gemiye binmek istemiyorlar. 

Ve vizeleri alınmış olmasına rağmen katılmayan eksik kadro ile (gemi personeli hariç) demir alıyor Bandırma Vapuru.




























 MUSTAFA KEMAL'E VERİLEN ORİJİNAL MÜRUR TEZKERESİ (VİZE)


"BANDIRMA VAPURU"NUN SECERSİ VE İNGİLİZ LLOYD SİGORTA BELGESİ



BENNET İLE 1972'DE ÖZBEKLER TEKKESİNDE YAPILAN RÖPORTAJIN KİTABI


ATATÜRK VE MAİYETİ SAMSUNDA!

Tarih: 19 Mayıs 1919


İlginçlikler serisi sürüyor..

İstanbul'dan vize verip uğurlayanlar da, Samsun'da da kendilerini karşılayanlar da yine İngiliz askerleri...

Devam edelim...

İngiliz İstihbarat Subayı Piyade Binbaşı Salter "Çok gizli bir misyon"(!) için Samsun'a gönderilmiş olan oradaki müfrezenin komutanıdır.

Bu İngiliz subayı ile tarihin akıl sır erdirilemeyen acaibatlarından biri daha yaşanacaktır 19 Mayıs'ta!


Binbaşı Salter Mustafa Kemal’i daha karaya ayak basmadan denizdeyken motorla gidip Bandırma Vapuruna çıkarak bir HOŞGELDİNİZ KARŞILAMASI yapacaktır!
 Bitmedi;

Asıl bomba arkadan geliyor...

İngilizlerin en başarılı İstihbarat subaylarından biri olan Binbaşı Salter tüm görevlerinden istifa ederek Mustafa Kemal’in emrine giriveriyor...

Yalnız kendisi olsa iyi..

Emrindeki tüm İngiliz askerlerini de Mustafa Kemal'in korumasına veriyor !!!
 Üstelik bu esrarengiz binbaşı diğerlerinin aksine Türkçe de bilmiyor !

Tüm görüşmelerini iyi Türkçe bilen bir "Rum"(!) tercüman vasıtası ile yapıyor...

Normalinde İngiliz Askeri Divan-ı Harp tarafından kurşuna dizilmesini gerektiren böyle bir muazzam suç işleyen Salter, misyonu(!) bittikten çok sonra İngiliz ordusu tarafından fasülyeden bir mahkemede göstermelik olarak yargılanıp beraat edecektir.. 

Ha, onla beraber saf değiştiren diğer bütün İngiliz askerleri de tabi...

İlginçlikler burada bitmeyecek ve devam edecek... 

Aynı fenomenlerin benzerleri daha sonra başta Ankara olmak üzere güzergahtaki bütün diğer şehirlerde de yaşanacak ve İngilizler Mustafa Kemal’e sürekli olarak örtülü veya yarı örtülü olarak destek olacaklar...


Yine hiç bahsedilmeyen, pek yazılıp çizilmeyen bir ayrıntı daha var...

Önemli mi önemli hem de...

Amasya, Erzurum, Sivas (ve diğer) görüşme ve kongrelerinde müttefik kuvvetlerin, hatta Amerikalıların bile temsilci ve gözlemcilerinin bulunması… 

Hani şu pek bilindik ve meşhur "Amerikan Mandası mı? yoksa İngiliz mandası mı?" tartışmalarının yapıldığı kongreler... !!!

Görünen hakikat o ki; 
İstisnasız yerli veya yabancı nerede ne kadar "Manda" varsa dalmış memlekete...

Derinden ve gizliden... 
(2. Dünya Savaşı sonrasında ise ulu orta ve bodoslama hale gelecek)

Hissedilebilir ama aleni görünemez bir kıvamda yer tutup pozisyon almışlar memlekette...

Tatmin olmayanlar ve inanmayanlar İstihbarat Teşkilatımızın süreçlerini, Milli(!) Eğitimimizi, Askeri teşkilatlanmalarımız içindeki bazı özel yapılanmaları ve özellikle NATO dönemi ve sonrasını sıkı araştırsın. 

Özellikle ülkemizdeki GLADYO teşkilatlanması ile DARBELERİ!  

Kaldığımız yerden devam...

Zafer kazandığımız en önemli cephelerdeki karargâhlarda ise başta Rus Kızılordu subayları olmak üzere yabancı general ve subaylar cirit atıyor.

En büyük zafer(imiz) olan Büyük Taarruzunun Efsane Kocatepe Askeri Karargahında da onlar var...

Türkiye bu Kızılordu generallerine olan minnet ve şükran ifadelerini İstanbuldaki Taksim Anıtı ile ölümsüzleştiriyor.


Ve sayılamayacak kadar çok ticari, sinai, iktisadi ve askeri diğer işbirlikleri..


Lütfen tıklayınız:

























 










BÜYÜK TAARRUZ SABAHI AFYON KOCATEPE 26.08.1922 SOL ÖNDE MUSTAFA KEMAL, ONUN SAĞINDA CEPLERİ, HEYBE ÇANTASI EVRAK ve HARİTALARLA DOLU BİR İNGİLİZ İSTİHBARAT SUBAYI, EN ARKADA YAN GETİRİP YATAN ASKER İSE RUS KIZILORDU GENERALİ !!!
 













VE BÜYÜK TAARRUZUN  EN GİZEMLİ KİŞİSİ. SIRTINDAKİ EVRAK HEYBESİNİ ÇIKARTMIŞ TEKNİK BİR KURMAY İSTİŞARESİNDE.   




VE ATATÜRK'ÜN YANINDAKİ DİĞER YABANCI ASKER VE GENERALLER (AFYON)

Konulara, olaylara ve gelişmelere bu pencerelerden bakıldığı zaman “Milli Mücadele” fotoğrafımız Milletlerarası bir koalisyon çalışması kostümüne bürünüveriyor…


Eeee, kolay değil tabii…


Düşman yurdun her noktasını bilfiil işgal etmiş ve tüm önemli kişilerin ensesinde onları adım adım izlerken siz onların aralarında yeni bir vatan ve devlet kurmak için sürekli olarak şehirlerarası yolculuklar yapıyor ve temaslarda bulunuyorsunuz.

Sonrası Cumhuriyetin ilanına kadar gidecek olan malum süreçler dizini…


Tabii bu noktada şunu da eklemek isterim:

İngiliz. Fransız, İtalyan, Yunan, Rus, Amerikan istihbaratlarının istihbarat ömürlerini tamamlamış olan (genellikle 25, 50 ve çok nadiren de 100 yıl sürelidir ki, tamamının süresi dolmuştur) kayıt ve evraklarının, film ve fotoğraflarının, belge ve objelerin hala kamuoyuna açıklanmamış olması da çok anormal başka bir tuhaflık !!! Ve hatta buna bazı gizli Türk Arşiv Belgelerini de ilave edebilirsiniz. 

En amansız düşmanlar Rusya, Amerika, Çin, İngiltere, Küba, Fransa, Almanya (vb.) gibi ülkeler bile istihbarat ömürleri dolmuş belgeleri kamuoyuna açıklarken TÜRKİYE ile ilgili hiçbir belgenin açıklanmamış olması pek normal bir durum olmasa gerek…

Yüzlerce cilt yazılsa yine de bitmez bu mevzu…

Besbelli ki; aylar (ve belki de yıllar !?) öncesinden hazırlanmış olam muazzam bir operasyon!!!

Operasyonun en kritik hamleleri ise;
Mareşal Fevzi Çakmak'ın Şark Cephesi'ne, Ali Fuat'ın da Ankara merkezli Orta Anadolu'ya görevlendirilmeleri. Ve serbest hareket eden İsmet Paşa.

19 Mayısla başlayan operasyon güzegahının Mustafa Kemal öncesi "alan temizliğini" yapıyorlar...

Hatta çoğu yerde işgal kuvvetlerinin garnizonları da olmasına karşın tek bir çatışma bile yaşanmıyor. 

Ali Fuat Paşa Ankara'daki işgal komutanı Yüzbaşı Whittall'in kontrolünde bulunan Ankara Garı'nı kendilerine açılmasını istiyor.

Komutan ise, "İngiliz Merkez işgal Komutanlığı duyarsa beni ordudan atarlar" deyip açmaması üzerine; "Nablus Hezimeti"nden kaçırdığı 20.Kolordusunu yayan olarak Ankara'ya kadar yürüterek Etlik sırtlarına yerleştiriyor...

Devam eden sürç zarfında İngiliz, Fransız (ve hatta İtalyan) askerleri ile tek mermi bile atmadan kardeş kardeş geçiniyorlar..  

"Büyük Operasyon"un hiçbir noktasında tek bir tesadüf bile yok neredeyse... 

Her şey adım adım hayata geçirilmiş... 

Ortada neredeyse Ben Buradayım diye bağıran muazzam bir "Kolektif Akıl"ın ve bir "Konsensüs"ün varlığı son derece açık!

Konuyu daha fazla uzatmadan burada noktalamak istiyorum...

Yeni bir dönemin, sistemin, devrin ve bir millet için her şeyin başlangıcı olan o mübarek Mürur Tezkeresinin (Samsun vizeli pasaport) veriliş mucizesini ve o mucizeyi bir Cumhuriyet ile sonuçlandıranları burada alkışlıyorum..

Allah bu millete bir daha başka 19 Mayıs’lar yaşatmasın…


Ali Aslan Dodurga
TÜRK

19.05.2020 / Ankara


EK'ler: 

 

8 Mayıs 2020 Cuma

MUHARREF TEVRAT'TA ENSEST İLİŞKİ, SÜBYANCILIK VE ZİNA



NEŞİDELER NEŞİDESİ





BAP 1

1
NEŞİDELER neşidesi; Süleyman’ındır.

2
Beni kendi ağzının öpüşleriyle öpsün;
Çünkü okşamaların şaraptan daha iyidir.

3
Kokuca ıtırın ne güzel;
Senin adın kabından dökülen ıtır gibidir;
Bundan ötürü seni kızlar seviyor.


4
Beni kendine çek; biz senin ardınca koşarız;
Kral beni iç odalarına götürdü;
Seninle biz ferahlanıp seviniriz;
Senin okşamalarını şaraptan ziyade anarız;
Seni sevmekte onların hakkı var.

5
Ben karayım, fakat güzelim,
Ey Yeruşalim kızları!
Keder çadırları gibi,
Süleyman’ın çadır etekleri gibi..

6
Kara olduğuma bakmayın,
Çünkü beni güneş yaktı.
Anamın oğulları bana kızdılar;
Beni bağlara bekçi ettiler;
Fakat kendi bağımı beklemedim.

7
Ey sen, canımın sevdiği, bana bildir,
Sürünü nerede otlatıyorsun,
Öğleyin onu nerede yatırıyorsun?
Çünkü arkadaşlarının sürüleri yanında,
Niçin yüzünü örten bir kadın gibi olayım?

8
Ey sen, kadınlar içinde en güzel kadın, bunu bilmiyorsan,
Sürünün izlerine çık,
Ve çoban çadırları yanında oğlaklarını otlat.

9
Firavunun arabalarında koşulu kısrağa
Seni benzetirim, ey sevgilim!

10
Yanakların saç örgüleriyle,
Boynun gerdanlıklarla ne güzel!

11
Sana altın dizileri yapacağız,
Gümüşten düğmelerle.

12
Kral sofrasında otururken,
Benim sümbül yağım güzel kokusunu yaydı.

13
Memelerim arasında yatan,
Safi mür çıkınıdır, bana sevgilim.

14
En-gedi bağlarında,
Bir salkım kına çiçeğidir, bana sevgilim.

15
Ah, ne güzelsin, sevgilim,
Ah, sen ne güzelsin;
Gözlerin güvercinler!

16
İşte, sen de güzelsin, sevgilim, hem ne şirinsin!
Ve yeşilliktir yatağımız.

17
Erz ağaçlarıdır evimizin direkleri,
Tavanımızın oymaları da serviler.

BAP 2

1
BEN Şaron gülüyüm,
Derelerin zambağıyım.

2
Dikenlerin arasında zambak nasılsa,
Kızların arasında sevgilim öyledir.




3
Orman ağaçları arasında elma ağacı nasılsa,
Oğlanlar arasında sevgilim öyledir.
Zevk alarak onun gölgesinde oturdum,
Ve meyvesi damağıma tatlı idi…

4
Beni ziyafet evine götürdü,
Ve onun üzerimdeki bayrağı sevgi idi.

5
Kuru üzümle bana kuvvet verin, elma ile beni canlandırın;
Çünkü aşk hastasıyım ben.

6
Sol eli başımın altında olsun,
Sağı da beni kucaklasın.

7
Dişi ceylanlar üzerine yahut kırın dişi geyikleri üzerine,
Size and ettiriyorum, ey Yeruşalim kızları!
Sevgiliyi ayıltmayasınız ve uyandırmayasınız diye,
Onun gönlü hoş oluncaya kadar.

8
Sevgilimin sesi! İşte,
Dağların üzerinde sekerek,
Tepelerin üzerinde sıçrayarak geliyor.

9
Sevgilim ceylana yahut geyik yavrusuna benzer;
İşte, duvarımızın arkasında duruyor;
Pencerelerden içeri bakıyor;
Kafeslerden gözlüyor.

10
Sevgilim cevap verdi ve bana dedi:
Sevgilim, güzelim, kalk da gel.

11
Çünkü işte, kış geçti;
Yağmurlar geçip gitti;

12
Yerde çiçekler görünüyor;
Terennümün vakti geldi,
Ve diyarımızda kumrunun sesi işitildi;

13
İncir ağacı ham incirini yetiştirmede,
Asmalar da çiçekleniyor,
Güzel kokular saçmaktalar.
Sevgilim, güzelim, kalk da gel.

14
Kayanın kovuklarında,
Uçurumun kenarlarındaki güvercinim!
Endamını bana göster,
Sesini bana işittir;
Çünkü sesin tatlı ve endamın güzel...

15
Bize tilkileri tutun,
Bağları harap eden küçük tilkileri;
Çünkü bağlarımız çiçeklendi.

16
Sevgilim benimdir, ben de onun;
Zambaklar arasında koyun otlatıyor.

17
Gün serinlenince ve gölgeler uzanınca, geri gel, sevgilim!
Yarılmış dağlar üzerinde
Ceylan gibi, geyik yavrusu gibi ol.


BAP 3


1
GECELEYİN yatağımın üzerinde,
Onu, canımın sevdiğini, aradım;
Aradım, fakat onu bulmadım.

2
Haydi, kalkayım da, şehirde dolaşayım;
Sokaklarda ve meydanlarda
Onu, canımın sevdiğini, arayayım.
Aradım, fakat onu bulmadım.






3
Şehirde dolaşan bekçiler beni buldular.
Onu gördünüz mü, canımın sevdiğini? Diye sordum.

4
Onlardan öte geçince hemen,
Onu buldum, canımın sevdiğini;
Onu tuttum ve bırakmadım,
Ta anamın evine,
Beni doğuran kadının odasına götürünceye kadar..

5
Dişi ceylanlar üzerine yahut kırın dişi geyikleri üzerine,
Size and ettiriyorum, ey Yeruşalim kızları!
Sevgiliyi ayıltmayasınız ve uyandırmayasınız diye,
Onun gönlü hoş oluncaya kadar.

6
Bu kim? çölden çıkıyor,
Duman direkleri gibi,
Tütsülenmiş mür ile günnükle,
Satıcının her çeşit baharatı ile.

7
İşte, Süleyman’ın tahtırevanı!
İsrail yiğitlerinden,
Altmış yiğit onun çevresinde.

8
Hepsi kılıç taşıyan, cenge alıştırılmış erler;
Gecelerin dehşetinden,
Herkesin kılıcı belinde..

9
Kral Süleyman, Lübnan ağaçlarından
Kendine bir tahtırevan yaptı.

10
Direklerini gümüşten yaptı,
Tabanını altından, oturacak yerini erguvanîden;
Onun içini Yeruşalim kızları,
Sevgi ile döşediler.

11
Ey Siyon kızları! Çıkın,
Kral Süleyman’ı taç ile görün,
O taç ki, onun düğünü gününde ve yüreğinin sevinci gününde,
Anası onun başına giydirmişti.

BAP 4


1
AH, ne güzelsin, sevgilim,
Ah, sen ne güzelsin.
Peçen arkasından gözlerin güvercinler.
Gilead dağının yamaçlarında yatan
Keçi sürüsü gibidir saçın.




2
Kırkılmış, yıkanmaktan çıkmış,
Koyun sürüsü gibidir dişlerin;
O koyunların hep ikizleri var,
Ve aralarında yavrusuz olan yok.

3
Dudakların kızıl kaytan gibi,
Ağzın da ne güzel…
Peçen arkasından yanakların,
Sanki nar parçası…

4
Boynun Davud’un kulesine benziyor,
O kule ki, silâh evi olarak yapılmıştır,
Üzerine bin büyük kalkan,
Hep yiğit kalkanları asılmıştır.

5
İki memen, sanki bir çift geyik yavrusu,
Zambaklar arasında otlayan,
İkiz ceylan yavrusu…

6
Gün serinlenince ve gölgeler uzanınca,
Mür dağına,
Ve günnük tepesine gideceğim.

7
Hep güzelsin, sevgilim;
Ve sende hiç kusur yoktur.

8
Benimle Lübnan’dan, ey yavuklum!
Benimle gel Lübnan’dan;
Âmâna tepesinden,
Senir ve Hermon tepelerinden,
Aslanların inlerinden,
Kaplanların dağlarından bak.

9
Kaptın gönlümü, kız kardeşim, yavuklum!
Gözlerinin bir bakışı ile,
Gerdanının tek zinciri ile gönlümü kaptın.

10
Okşamaların ne güzel, kız kardeşim, yavuklum!
Şaraptan ne kadar hoştur okşamaların,
Itırının güzel kokusu da her çeşit baharattan!

11
Ey yavuklum, bal damlatır dudakların;
Balla süt senin dilinin altındadır;
Esvabının kokusu da, sanki Lübnan kokusu.

12
Kız kardeşim, yavuklum, kapalı bir bahçedir;
Kapalı bir kaynaktır, mühürlenmiş pınardır.

13
Senin fidanların bir nar cennetidir, güzel meyvelerle;
Kına ve nardin fidanları ile

14
Nardin ve safranla,
Kokulu kamış ve tarçınla, her çeşit günnük ağacı ile
Mür ve öd ağaçları ile baş baharatın her çeşidi ile.

15
Sen bahçelerin pınarısın,
Diri suların kuyusu,
Ve Lübnandan akan seller.

16
Uyan, ey şimal yeli!
Sen de gel, ey cenup yeli!
Bahçeme es de, onun pelesenkleri damlasın.
Sevgilim bahçesine gelsin ve güzel meyvelerini yesin.

BAP 5

1
BAHÇEME girdim, kız kardeşim, yavuklum!
Mürrümü topladım, pelesenkim ile
Gümecimi yedim, balımla beraber;
Şarabımı içtim, sütümle beraber.
Ey dostlar! Yiyin;
İçin, sevgililer! ve mest olun.

2
Ben uyuyordum, yüreğim ise uyanıktı;
Kapıyı çalan sevgilimin sesi:
Bana aç, kız kardeşim, sevgilim, benim eşsiz güvercinim!
Çünkü çiğ ile doldu başım,
Gecenin damlaları ile kâküllerim.

3
Entarimi çıkardım; onu nasıl giyeyim?
Ayaklarımı yıkadım; nasıl onları kirleteyim? Dedim.

4
Delikten uzattı elini sevgilim,
Ve içim oynadı onun için.

5
Ben kalktım, sevgilime kapıyı açayım diye;
Ve sürgü tokmakları üzerinde kalan mür
Benim ellerimden damladı,
Mür yağı benim parmaklarımdan.

6
Ben sevgilime kapıyı açtım;
Sevgilim ise, çekilmiş gitmişti.
O bana söz söylerken, ben kendimden geçmişim;
Onu aradım, fakat bulamadım;
Onu çağırdım, fakat bana cevap vermedi.

7
Şehirde dolaşan bekçiler beni buldular,
Bana vurdular, beni yaraladılar;
Şehir duvarlarının bekçileri peçemi üzerimden kaldırdılar.

8
Size and ettiriyorum, ey Yeruşalim kızları!
Eğer sevgilimi bulursanız,
Ona söyleyin ki, ben aşk hastasıyım.

9
Sevgilin senin, bir sevgiliden başka nedir?
Ey sen, kadınlar arasında en güzel kadın!
Sevgilin senin, bir sevgiliden başka nedir ki,
Bize böyle and ettiriyorsun?

10
Sevgilimin teni beyaz ve kırmızı,
On binlerin arasında seçkin olan odur.

11
Başı saf altın;
Kıvrılır kâkülleri, kuzgun gibi siyah.

12
Gözleri akarsular kenarındaki güvercinler gibi,
Sütle yıkanmışlar, oturmakta dolgun sular kenarında.

13
Yanakları sanki hoş kokulu çiçek tarhları,
Güzel kokular yığınları;
Dudakları zambaklardır, mür yağı damlatır.

14
Elleri, üzerine gök zümrüt kakılmış altın lüleler;
Gövdesi fildişi işi, safir taşları kakılmış.

15
Bacakları mermer direklerdir, saf altın ayaklıklar üzerine kurulmuş,
Görünüşü Lübnan gibi, erz ağaçları gibi balâ.

16
Ağzı çok tatlı;
Ve onun her şeyi güzel.
Budur sevgilim, evet yârim budur,
Ey Yeruşalim kızları!

BAP 6

1
SEVGİLİN nereye gitti?
Ey sen, kadınlar arasında en güzel kadın!
Sevgilin nereye yöneldi?
Onu biz de seninle beraber arayalım.

2
Bahçelerde sürüsünü otlatsın ve zambaklar devşirsin diye,
Sevgilim bahçesine indi,
Hoş kokulu çiçek tarhlarına…


3
Sevgilim benimdir, ben de sevgilimin;
Zambaklar arasında sürüsünü otlatmada.

4
Sevgilim, sen Tirtsa gibi güzelsin,
Yeruşalim gibi sevimlisin,
Sancak açmış ordu gibi korkunçsun.

5
Gözlerini benden çevir,
Beni onlar yendiler.
Gilead dağının yamaçlarında yatan,
Keçi sürüsü gibidir saçın.

6
Yıkanmaktan çıkmış,
Koyun sürüsü gibidir dişlerin.
O koyunların hep ikizleri var,
Ve aralarında yavrusuz olan yoktur.

7
Peçen arkasından yanakların,
Sanki nar parçası...

8
Orada altmış kraliçe ile seksen cariye var,
Ere varmamış kızlar da sayısız.

9
Birdir benim eşsiz güvercinim;
Biricik yavrusudur anasının;
Onu doğuran kadının güzidesi...
Kızlar onu gördüler ve ona ne mutludur, dediler;
Kraliçelerle cariyeler de görüp onu övdüler:

10
Bakışı seher gibi,
Ay gibi güzel,
Güneş gibi temiz,
Sancak açmış ordu gibi korkunç, bu kadın kimdir?

11
Vadinin yeşil fidanlarını göreyim diye,
Asma tomurcuklarını verdi mi?
Narlar çiçek açtı mı göreyim diye,
Ceviz bahçesine indim.

12
Şerefli kavmimin arabaları arasına,
Ben bilmeden canım beni koydu.

13
Dön, dön, ey Şulam kızı;
Dön, dön de sana bakalım.
Niçin Şulam kızına bakmak istiyorsunuz,
Mahanaim oyununa bakar gibi?

BAP 7


1
ÇARIKLAR içinde ayakların ne güzel, ey emîr kızı!
Toplu kalçaların sanki mücevherler,
Üstat ellerinin işi…




2
Göbeğin yuvarlak bir tas,
Onda karışık şarap eksik değil;
Karnın buğday yığını,
Zambaklarla kuşanmış.

3
İki memen sanki bir çift geyik yavrusu,
İkiz ceylan yavrusu…

4
Fil dişi kulesi gibidir boynun senin;
Bat-rabbim kapısı yanındaki
Heşbon havuzlarıdır gözlerin;
Şama doğru bakan
Libnan kulesi gibidir burnun senin.

5 Başın, senin üzerinde Karmel gibi,
Başının saçı da sanki erguvanî;
Kral senin kâküllerine esir oldu.

6
Zevkler içinde, ey sevgilim,
Sen ne güzelsin ve ne şirinsin.

7
Bu senin boyun hurma ağacına,
Memelerin de salkımlara benziyor.

8
Hurma ağacına çıkayım,
Dallarını tutayım, dedim;
Memelerin üzüm salkımları gibi olsun,
Soluğunun kokusu da elma gibi,

9
Ve ağzın en iyi şarap gibi,
O şarap ki, uyumakta olanların dudaklarından kayıp,
Sevgilim için dümdüz akar.

10
Ben sevgilininim;
Onun özlediği de benim.

11
Gel sevgilim, çıkalım kıra;
Köylerde geceleyelim.

12
Sabahlayın erken bağlara gidelim;
Bakalım asma tomurcuklarını verdi mi?
Çiçeği açıldı mı?
Ve narlar çiçeklendi mi?
Orada sevgimi sana bildireyim.

13
Lüffahlar güzel koku saçıyor;
Ve kapılarımızın yanında her çeşitten taze ve kuru güzel meyve var,
Onları, ey sevgilim, ben senin için sakladım.

BAP 8


1
KEŞKE sen bana,
Anamın memelerini emmiş kardeş gibi olaydın!
Dışarıda seni bulunca,
Ben seni öperdim;
Beni de kınamazlardı.



Senin önüne düşerdim, anamın evine seni getirirdim,
Bana o öğretirdi;
Sana baharatlı şaraptan,
Narımın suyundan içirirdim.

3
Sol eli başımın altında olurdu,
Sağı da beni kucaklardı.

4
Size and ettiriyorum, ey Yeruşalim kızları,
Sevgiliyi ayıltmayasınız, ve uyandırmayasınız diye,
Onun gönlü hoş oluncaya kadar.

5
Sevgilisine yaslanarak,
Çölden çıkan bu kadın kimdir?
Elma ağacı altında seni uyandırdım;
Anan orada sana ağrı çekti,
Seni doğuran kadın orada ağrı çekti.

6
Beni kendi yüreğin üzerine bir mühür gibi,
Kolunun üzerine bir mühür gibi koy;
Çünkü sevgi ölüm gibi kuvvetlidir;
Kıskançlık ölüler diyarı gibi serttir;
Onun alevleri, ateşin alevleri,
Yakıp bitiren alev…

7
Sevgiyi büyük sular söndüremez,
Ve ırmaklar onu bastıramaz;
Bir insan sevgiye bedel evinin bütün malını verse,
Büsbütün hor görülür.
8 Küçük bir kız kardeşimiz var,
Ve onun daha memeleri yok;
Onun için söz söyleneceği gün,
Kız kardeşimiz için ne yapacağız?

9
Eğer o bir duvar ise,
Üzerine gümüş kule yaparız;
Ve eğer bir kapı ise,
Erz tahtaları ile onu kaparız.

10
Ben duvarım, memelerim de kuleler gibi,
Selâmet bulmuş kadın nasılsa, o zaman onun gözünde öyle oldum.

11
Baal-hamonda Süleyman’ın bağı vardı;
Tutanlara bağı kiraya verdi;
Mahsulü için her biri bin gümüş getirirdi.

12
Benim malım olan bağım önümdedir;
Bin gümüş senin olsun, ey Süleyman,
İki yüz gümüş de mahsulünü tutanların olsun.

13
Ey sen, bahçelerde oturan kadın,
Senin sesini arkadaşlar dinliyor;
Bana da işittir.

14
Kaç, ey sevgilim,
Ve hoş kokulu dağların üzerinde,
Bir ceylan gibi yahut geyik yavrusu gibi ol.



VE BİR KAÇ ÖRNEK ALINTI :

TEVRAT (Eski Ahit)
Kitabı Mukaddes Şirketi
Yalçın Ofset.
1993 - İstanbul

Kızlarının şarap içip sarhoş olduktan sonra Hz. Lut ile cima etme hikayeleri.. 
(Bak: TEKVİN, BAB 19, Ayet: 30-38 sh: 17)

Kız kardeşler ile sevişme ve aşk şiirleri 
(Bak: neşideler neşidesi BAB:8 Ayet: 1-10 sh: 672 BAB:4 Ayet: 8-12 sh: 669)

En büyük din adamının kendi geliniyle zina etmesi 
(Bak: TEKVİN BAB:38 Ayet: 13-19 sh: 39)

TALMUD (Kethuboth)
(1936 The Son-cine Pres baskısı)

Küçük kız ve erkek çocuklarla zina yapmanın
Ve
Kendi karısına ters ilişki ile yaklaşmanın usulleri… 
(Bak: BAB: 11)

Karşılıklı rıza ile yapılmak şartıyla, kız ve erkek kardeşlerin cinsi ilişkilerinin caizliği

Dul kalan annesiyle cinsi ilişkide bulunup onu tatmin etmesinin, erkek evladına görev olarak verilmesi…

Yahudi bir dul kadının, kendini tatmin için her yola başvurabileceği ve her türlü hayvanla ilişkiye girebileceği….
(Bak: Yebamoth Talmut’u 56-a ve 59-b)

Gizli yapmak ve suç kanıtı bırakmamak şartıyla;

a)
Her türlü günahın yapılması için Yahudilere ruhsat verildiği

b)
Yahudilerin galibiyet ve hâkimiyeti uğrunda her çeşit haksızlık ve ahlaksızlığın işlenebileceği

c)
Yahudi olmayan bütün herkese karşı “onlardan görünmenin, riyakârlık etmenin, onları aldatıp yalan söylemenin, aralarında fitne fesat yürütmenin ibadet hükmüne geçeceği

d)
Sadece Yahudilerin insan görüleceği, başka din ve kavimlere hayvan muamelesi yapmak gerektiği 
(Bak: Talmut Hoşem Hamişpat 369 Şultan Aruh sh: 117)
 

* * *

KRAL SÜLEYMAN'IN NEŞİDELER NEŞİDESİ (SONG of SONGS) İLLÜSTRASYONLARI