PARALELLER CENNETİ
TÜRKİYE
İnsanlığın varoluşundan günümüze kadar “paralel” kelimesi ve kavramı ne
dünyamızda ne de ülkemizde bu kadar yoğun olarak kullanılmamıştı…
Dâhili ve harici coğrafyalarda bir paraleldir gidiyor…
Her iki alandaki iddia ve tartışma boyutları yenilir yutulur cinsten değil…
Paralel evrenler kavramı tartışmalarında tüm ezberler bozuluyor… Cennet,
cehennem, kader, yaratılış, varoluş, dinler, sevap, günah ve benzeri kavramlar
giderek daha çok ‘flu’laşıyor…
Önce bilimsel açıdan bakalım paralel kavramlarına:
Sözlüklerde:
1- Yan yana ve birbirini kesmeden,
birbirine kavuşmadan uzanıp giden (şeyler), koşut, muvazi.
2- Koşut.
3- Yerküresi üzerinde çizildiği
varsayılan, Ekvator'a paralel çemberlerden her biri.
Coğrafyada:
Ekvatora paralel olarak dünya üzerinde doğu-batı yönünde uzandığı
varsayılan dairelerdir. Ekvator, kutup noktalarına eşit uzaklıkta Dünya'nın
ortasından geçtiği varsayılan en büyük paralel dairesidir. Başlangıç paraleli
Ekvator'dur. Dünya'nın şeklinden dolayı paralellerin boyları ve yarıçapları
ekvatordan kutuplara doğru gidildikçe küçülür. Ekvatorun Kuzeyinde 90,
Güneyinde 90 olmak üzere toplam 180 paralel dairesi vardır
Bilimdeki tartışmalar:
Kuantum mekaniğinin yorumlarından biri olan çoğul
dünyalar yorumuna göre gerçekliğin kendisi olarak tüm kâinat için tek ve
evrensel bir dalga fonksiyonu mevcuttur. Bu evrensel dalga
fonksiyonu her şeyin dalga fonksiyonu olarak, bilinen dünyadaki bütün
olasılıkları ve hatta bunun dışında evirilmesi olası bütün dünyaları
kapsamaktadır. Çoğul Dünyalar yorumu, herkesin farklı bir senaryoda alternatif
kararlarla eyleme geçtiği eş-evresiz gerçeklik fikrini taşır. Buna
göre her farklı kararla dallanan dünya, her olasılığın var olduğu sonsuz sayıda
paralel dünyalar oluşturur. Bu yorum ilk kez Princeton Üniversitesi'nde
bir doktora öğrencisi olan Hugh Everett III tarafından 1957 senesinde
ileri sürüldü. Teori yıllar sonra aynı üniversiteden Max Tegmark tarafından
yorumu destekleyen kuantum intiharı ve kuantum ölümsüzlüğü
deneyi ile birlikte popülerlik kazandı. Mistikler ve filozoflar da
böyle olduğunu öne sürüyorlar.
Ve Türkiyesel Paralel:
Tam de Türkiye’ye ve Türklere yakışır cinsten!
Tarih sahnesi içinde var olduğu andan itibaren her türlü belanın envai
çeşidi ile yakinen tanışmış ve sürekli mücadele etmiş bir millettir Türkler…
Kahir ekseriyetinde galip gelmesine karşın zaman zaman da sinsi tuzaklar ve
uzun vadeli derin planlar ile sırtından hançerlenerek derin sıkıntıların içine
düşürülmüştür…
Son günlerin moda tartışması “paralel” konu su da böyle…
Her türünü, her boyutunu ve her yaştakini yalnızca ülkemizde, Türkiye’de
görebilirsiniz… Böyle olması da çok doğaldır.
Çünkü insanlık mabedinin kilit taşıdır Türkiye…
Neredeyse her karışı tarihi ve ilahi mucizelerle dolu Anadolu’ya hâkim olan
gücün dünyayı da ciddi olarak etkileyeceği, dahi ki yöneteceği sanal olmayan
bir gerçekliktir. Sermaye, Emperyalizm ve Siyonizm bu gerçekliğin farkında olan
kurumlardır…
Dolayısı ile:
Yazmakla ve saymakla bitmez mucizelerin ve fenomenlerin diyarı olan
böylesine eşsiz ve emsalsiz bir coğrafyada, yönetim kademelerinde söz sahibi
olmak için farklı orijinli ve çok çeşitli güç oyunlarının kurulması
yadırganmamalıdır.
Bu yapılanmalar işi o kadar abartmışlardır ki, sokakta elinizi(!)
sallasanız bir paralele çarpar. !!!
“Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar değerlidir” gibi özel üretim
üfürmeleri milletin uzun vadeli hafızalarına ve alt-bilinçlerine kazıyan
“paralel” yapılar, ortak düşmanları Türk halkını kolektif bir
karalılıkla, yönetimden ve sermayeden uzak tutmayı başarmışlardır…
Peki, kimlerdir bu paraleller?
Kısa özetlerle göz atalım…
Türkiye’deki gerçek anlamdaki ve il sıradaki paralel yapı NATO’dur!
Sanılanın aksine; 19 Şubat 1952’de NATO’ya giren bir Türkiye değil,
Türkiye’ye giren bir NATO vardır… Siyonizm’in uluslararası resmi silahlı gücü
olan NATO, bu tarihten itibaren devleti(mizi)n bütün kurumlarına sızacak ve en
ince kılcal damarlarına kadar nüfuz edecektir… Türkiye’nin en büyük
ihanet projelerinden biri olan NATO üyeliği aşamalarını ve ülkemiz içindeki
faaliyetlerini bilenler bilir… Bilmeyenler ve arzu edenler de kolayca araştırıp
öğrenebilir…
Tarihi Cumhuriyetimizden bile daha eski olan ‘ana Paralel yapı’ ise
Sabetaycılardır!
Yaklaşık bir asırdır siyasette, ticarette, askeriyede, istihbaratta ve
diğer alanlarda Türk kökenli yurttaşlarımızı tamamen dışlamış olan bu mağrur ve
kibri yüksek sosyete, gerçek vatan evlatlarını masalardan ve kasalardan uzak
tutmuştur. Osmanlı döneminde zirve yapan kontrol etme ve yönetme ihtirasları
yalnızca koca bir imparatorluğun mahvına sebep olmakla kalmamış, bakiyesi olan
Türkiye Cumhuriyeti Devletini de içten içten kemiren, soyup soğana çeviren
derin batı yalaması arsız ve uğursuz bir Siyonist kriptolar çetesi haline
dönüşmüştür. Cumhuriyetimizdeki her türlü işbirlikçi ihanetlerin arkalarında bu
genetik güruhun izlerini sürmek, dahi ki net fotoğraflarına ulaşmak zor
değildir…
Fazla söze gerek bırakmayan bir paralel yapı; TÜSİYAD!
İçimizdeki en zengin ve en derin bela. Söylev ve eylemleri ihanet kokan en
tehlikeli şebeke... Kendi çıkardıkları suni krizler ile servetlerine servet
katan cicili bicili gözü doymaz mahlûklar topluluğu. Dilediğiniz zaman kolayca
ulaşabileceğiniz üye profilleri, şecereleri ve aleni bağlantıları fazla yoruma
gerek bırakmıyor.
İçimizi en çok acıtan Paralel güç; TSK!
27 Mayıstan 72 Mart Muhtırasına, 80 Darbesinden 28 Şubat’a kadar hala tam
aydınlatılamamış müphem ve karanlık senaryoları sahneye koyan ve güç
kavgalarının en sert örneklerinin yaşandığı (aynı zamanda göz bebeğimiz) bir
kurum. Göğüslerinden “Bizim Çocuklar”(!) brövesinin düşmesini istediğimiz ve
içlerinde yer tutmuş azılı Türk düşmanlarının temizlenmesini istediğimiz ata
ocağımız… Bundan daha fazlasını yazmaya ne dilim varıyor ne elim gidiyor…
Tüm bunların arasına nur topu gibi yeni bir Paralel yapı daha doğdu; KCK!
Büyük İsrail ütopyasının Doğu İsrail ayağının programlanmış robotik
katilleri olan PKK’nin siyasi kanadı ve alakok devlet yapılanması… Mossad
ajanlarının CİA işbirliği ile 1950’li yıllardan beri bölgede yürüttükleri
“üfürmece bir ırk ve paravan bir ülke yaratma” faaliyetlerinin
resmileştirilmeye çalışılan son ürünü… Malum ülkelerin ve servislerinin yerli
işbirlikçilerin samimi gayretleri ile giderek büyütülen, etki ve nüfuz alanı
artırılmaya çalışılan ve bir yapılanma...
MASON yapılanması:
Eski tabiri ile Cihan-ı Şümul bir yapı…
Bu enternasyonal yapısı ile milli
düşünce ve duygular yerine evrensel olduğu iddia edilen sır bir ütopya
etrafında toplaşmış, harici âleme tamamen kapalı amaç ve hedefleri müphem bir
sosyete… Yapısı itibarı ile milli örf ve adetlerinden uzak, milletimize olan
faydasını bir türlü çözemediğimiz bir koyu renkli bir gelenek… Son yıllardaki
ciddi kan ve kalite kaybına rağmen hala ciddiye alınması gereken, ülkemizdeki
seçkin (sözde!) ailelerin birliğinden oluşturulmuş etkili bir güç…
MİT!
Ülkemizin en önemli istihbarat kurumu… Buna rağmen Doğu ve Güneydoğumuza
bakıldığında başarısı kuvvetlice sorgulanması gereken gizli yapı… Boşaltılan
bankalarımızın, kaçırılan paralarımızın, soyulan milletimizin, yolsuzlukların
ve faili meçhul cinayetlerin karşısında hiçbir varlık ve başarı gösterememiş
bilinmez bir kurum… Buna karşın yaptığı yerel operasyonlar ile “bu ülkede ben
de varım”, hatta “bensiz olmaz” diyen başka bir derin yapılanma…
Ve elbette ki CEMAAT:
70’li yıllarda başlayarak iktisadi ve siyasi boyutları itibarı ile bir dev
haline gelen, uluslar arası bağlantıları, ilişkileri ve çalışmaları ile
kendisinden en çok söz ettiren, neredeyse tüm ricaları(!) devlet ricalinde bir
emir haline gelme aşamasında iken çözülmeye başlayan çok ciddi bir güç… Gücün
doğası itibarı ile yönetime talip olmuş ve yetiş(tiril)miş insana dayalı uzun
vadeli projeksiyonlarını tek tek hayata geçirebilme başarısı göstermiş idealist
bir inanç organizasyonu…
Yazılması gerekli diğer Paralel güçler ise malum ülkeler ve servisleridir!
Tek adlarını yazmaya gerek yok…
(10 Büyük ülkenin istihbarat servisi)
Bu servislerin tamamı ülkemizde elini
kolunu sallayarak gezmekte, devşirdikleri casusları vasıtası ile tüm
kurumlarımızın içinde cirit atmakta, siyasi, ticari, stratejik ve istihbarati operasyonlarını
neredeyse kendi ülkelerindekinden daha rahatça ve daha risksiz
yapabilmektedirler… Hatta daha da ileri giderek, dingonun ahırındaymış gibi ulu
orta seri infazlar gerçekleştirebilmektedirler… Diledikleri projeleri
kafalarına göre gerçekleştirme becerilerindeki bu gizli servisler ebetteki
‘Paralel Yapılar’ sıralamasındaki olmazsa olmaz kuruluşlardır…
Bu yazımı;
Fikrimiz ve iznimiz alınmadan “bize karşı” yapılan her türlü operasyon ve
girişimleri göz önünde bulundurarak kaleme aldım.
Biz Türkler kurmuş olduğumuz bir cihan imparatorluğun rehavetine kapılarak
içine düştüğümüz umursamaz bir rehavet içinde bu büyük gücü sürdürebilme
istikrarını ne yazık ki layığı ile yönetemedik. Çeşitli ihanetlere ve tuzaklara
maruz kalarak tarihin en uzun ömürlü Türk İmparatorluğunu kaybettik. Bakiyesi
bir Türk Devleti olan ve kendi kanımızla, Türk kanıyla kurduğumuz Türkiye
Cumhuriyetinde de aynı ihanet senaryoları, aynı tuzaklar ve düşmanlarla
uğraşmak zorunda kalıyoruz…
Bununla beraber, her türlü engellemeye ve perdelemeye rağmen tarihi ve
güncel gerçeklere ulaşmasını bilmiş, hakikat perdesini aralamış yüz binler
yetiştirmeyi başardık…
Siz paralel sosyeteler kendi aranızda oynaşıp durun.
I. Dünya Savaşında düzmece(!) cephelerde sözde savaşlar ile (Türk imha
kampları!) bitirdiğinizi sandığınız ve buna istinaden Türk diye bir ırk mı
varmış yaygaralarını bastığınız bu topraklarda BİZ hala varız !!!
Biz mi kimiz?
Yılların gevşekliği ve yarattıkları suni atalet içinde ciddiye almama
temayüllerinde ısrar edenlere ve hala aymayanlara bir kez daha tekrar edelim…
BİZ;
TÜRK MİLLETİYİZ!
İster Parallelerinizle gelin,
İster Üçgenlerinizle…
BİZ KAZANACAĞIZ!!!
Hiç yorum yok: